Vakitsizce

Suskun günlerimde uyku kol geziyor
Tertipsiz her yanım
Alıştı yaprakların sesine
kulaklarım vakitsizce

Yalnızlığın korkutuyor beni
Bir yaz akşamı
karanlığına tesadüf etmemiş
ben
yıkılacağım vakitsizce

Mualla

geceleri görmeyi bilendin, sen
siyahımdın gecelerimde
kimi zaman parlardın, ben susarken
ve öyle muktedir hissederdim ki kendimi
güneş gibi gelirdin tüm sabahlarıma
doğardın, doğrardın tek tek bedenimi

Asla Uyutma

Bir rüya gibi geçtin önümden, bir misilleme.
Aklımın tüm nöronları salındı,
gözlerimi açtığımda askı hala avizede asılıydı.
Pencere camında yansıyan yüzümden,
düşen parçalarımdan akan kanlar,
katili olduğum sevdanın yoluna doğru aktılar.

Bir rüya gibi geçtin ömrümden.
Ne aklıma katilliğim geldi,
ne de kanlarını şarap yapıp içtiğim zamanlarım.
Aklımda bir tek gözlerin, tenimde sadece kokun,
kulaklarımda ise aşk sözcüklerin kaldı.
Düşündüğüm bir şey var, acımı azaltan.
Varlığın bana umut veriyor.
Varlığın ismime anlam katıyor.
Varlığına adanmış bedenimden bir tutam kan alıp,
aşkımın şarabına damlatıyorum.

Güzel rüyadayım, güzel...

Beni asla uyutma..!

İç Gezegenim

kalın bağırsaklarımı doladım
durağan bir yaşamın kaçışına izin veremezdim.
daha sıkı, hadi
durma!
yukarıya doğru çıkarken, duraklarım
süzülen kanlarımda alkolü ararım.
dün gece, hayır
iki gün önceye ait bir öpüşme sonrası pişmanlığı.
kim o, o kim...
o ki yalnızlığın içinde sürüklenen bir bedenin boşluğuna tükürdüğü kuyudan çıkan görkemli bir ses.
en büyük sessizlik, başka büyük yok!

gizimdeyim, gizlerken kaçışlarımı.
içsel bağlantılarımı söküp de tamir ettim.
bir tek sana kıyamadım ciğerim.
halbuki sabah ezanı sesi ile iftarımdın sen benim.
herkes kalp diye sevdi, ben seni sevdim.
ak ya da kara.
ne fark eder ki, 
ismin benim için sadece sevda.

ben senin her şeyinim. 
belki de o her şeyin içinde bir şeyim.
her şeyinde arıza olan bir şeyim.
şeyhim belki de cumhuriyetin yakın olduğu dönemde.
devrim geliyor, devrim!
yıkılıyoruz yine, ciğerim.

aklım geziniyor sonbahar bahçelerinde.
takılıyor yine, takılıyor bir yerlerde.
nereye takıldı aklım.
takıyorum yine her şeyi her yere.
bir tek sen takmıyorsun genlerime.
gel dedim, iç gezegenime gel.
bir olsun genlerimiz, bir doğsun.
ciğerim.
kalbini birine ödünç mü verdin yine.
ah sen.
bu sefer giz saklandı tavanda
ismin bundan sonra kara sevda.

Kadın Korkusu

ya ibadet edecektik ya da tüm öpmelerimiz düşecekti.

üç kere öperdim, öperdik.
çocuktuk, korkutulduk.
belki de hala aynı şeylerden korkuyoruz ama isimleri farklıdır.
olabilir aslında. madde de olabilir.
kaç kişi uykusuz gece yaşadı:
hemen de nasıl çoğaldık değil mi:
halbuki o gecelerde nasıl da yalnızdık.
ne bir kitap, ne de en sevdiğimiz müzikler doldurdu odaları.
odalar demişken.
sen hiç cezaevine gittin mi, hapishane ya da ne dersen de.
işte orada da odalar var. kaç oda var, kaç kişi, kaç kaç...
zaten amaç bu, kaç.
uykusuz gecelerindeki esaretine kaç.
ben hiç girmedim cezaevine. 
girdim de, hükümlü olarak girmedim.
aklıma gelmişken, soğuktur. ama sıcak insan çoktur. 
dokunma.
öpmelere gitmekten korkardık, masumduk.
hadi geçelim bu zamanları, hemen sevişelim.
ne gerek var flört etmeye.
ah bu romantizm öldü, sevişmek ön plana çıkınca.
baktım şimdi etrafa, herkes sevişmiş de ayrılmış.
biz, sevişmeden terk edildik.
hoş, biz terk edilmek için sevdik zaten.
sevişmek bir tutku değildi.
standart yaşamdı. 
nasıl da abartıyorlardı.
benzerdi, bizim terk edilişlerimize.
biz de terk edilişlerimizi mübalağa ederdik.
ama herkes inandırdı.
onların sevişmeleri ise, bizim ilk öpücüğümüzde aldığımız zevk kadar iğrençti.
unutmadık tabii, iğrençlikler unutulur mu:
yere ekmek düştü, top diye vurmaya çalıştılar.
yerden alıp, üç kez öperek alnımıza götürdük.
en büyük korkumuzdu çocukken, tanrı korkusu.
şimdi ise kadının adını tanrı koyduk.
yere düşen kim varsa vurun, dediler.
biz ise üç kere öptük, seviştik alnımız açık.
en büyük korkumuzdu artık, kadın korkusu.